İNSAN BELLEĞİ SANDIK MİSALİ.

Harıl, harıl üniversite giriş imtihanlarına çalıştığımız, bunaldığımız lise yıllarımızın son günleriydi. Dersimiz resimdi. Resim ve sanat tarihi derslerimizde, asıl mesleği avukatlık olan, fakat resim konusunda uzman olan çok sevdiğimiz ve saydığımız H. TÜLİN hocamız giriyordu.
O gün, ders yılının son resim dersiydi. Hocamız, sanki yılın ilk dersine giriyormuş gibi hevesinden hiçbir şey kaybetmemiş tavrı ile sınıa girdi.
- Meral! Gel kızım, şu tabureye otur; diyerek arkadaşımızı kara tahtanın önünde işaret ettiği yere oturttu. Sonra bize dönerek
- Haydi arkadaşlar. Bugün arkadaşınızın saçlarını çizeceksiniz. Kara kalem çalışın. Saçlardaki dalgalar çok dikkat çekici. Onları çok itina ile resmedin. Çünkü resim dersi notunuzu o dalgalar tayin edecek.
Hepimiz sınav stresini unutmuş, Meral’in dalga, dalga olan saçlarına düşen gölgeleri önümüzdeki bembeyaz kağıtlara yansıtmaya çalışıyorduk. İşin şakası yoktu. Artık sene içinde aldığımız notlara güvenemezdik. Hocamız, espriyi çok seven bir kişiydi. Böyle sürprizlere alışıktık fakat yine de baya korkmuştuk. Çünkü karne notumuzu, şu anda çizmeye çalıştığımız gölgeler belirleyecekti. Gözlerimiz heyecanla bir Meral’in yer, yer güneş ışığı düşen saçlarına, bir de önümüzdeki kağıda gidip, gidip geliyordu. Bu dalgalardaki ahengi kağıda yansıtmak, pek de kolay değildi. İyice dalmış, kimimizin yanakları bu zor işi başarabilmenin gayreti ile kıpkırmızı olmuştu ki, hocamız:
- Çocuklar! İnsan belleği aynı bir sandığa benzer, dedi.
Hepimiz elimizde kalem, gözerlimiz dalgalarda, kulak kesilmiştik. Ne alakası var şimdi, yoksa hocamız, derin bakışlarını Meral’in saçlarından daha derinlere, onların süslediği başının içlerine mi ulaştırmıştı… Hocamız ağır, ağır devam etti
- İnsanın küçük yaştan itibaren hafıza sandığına yerleştirdiği hatıraları; aynı, itina ile katlanarak yerleştirilen sandık eşyaları gibidir. Üst üste sıralanan, özenle oraya yerleştirilen giysiler yahut katlanarak dizilen çeyizler gibi, rengârenk ve üst üste yerleşirler… İnsan yaşlanıp hafızasının zayıflamasıyla beraber en önce, en son hatıralarını unutmaya başlar. Tıpkı sandığın boşaltılmasına, yerleştirilen en son parçaların alınmasıyla başlanması gibi. Şayet evinizde yaşlı kişiler varsa, dikkat edin. Bugünü, dünü, bir sene öncesini hatırlamazlar, ama sorun onlara; gençlik günlerini, çocukluk hatıralarını size tüm teferruatı ile anlatsınlar…
Tıpkı çeyiz sandığının boşaltılıp, içine yerleştirilen bir başka yere nakledilmesi gibi. Sandıktan en son olarak, en önce koyduğunuz eşyayı çıkarırsınız. Çünkü sandık boşaltılırken, ilk diziliş sırasının zıttı bir işlem yapmak gerekir. Aksi takdirde, ütüleyip itina ile katladığımız şeyler birbirine karışır. Hele en önce, en alta koyduğumuz ilk şeyi almaya kalkarsanız…
Biz elimizden kalemleri bırakmış, hâlâ hocamızın sözü nereye getireceğini anlayamadan dinliyorduk.
- İşte çocuklar, hayat budur. İtina ile boşaltılan çeyiz sandığındaki, yıllarca uğraşılıp göz nuru dökülerek yapılan güzelim çeyizler, hayata yepyeni bir pencereden bakmaya hazırlanan taptaze gelinlerin gıcır, gıcır dolaplarına, pırıl, pırıl çekmecelerine heyecanla yerleştirilir. Fakat acı, üzüntü ve yılların yorgunluğu ile sararmış, eskimiş hatıraların hafıza sandığından boşaltılması, bu kadar zevkli ve heyecanlı olmaz. En üstten, yani en son koyulan hatıraların boşaltılmasını, sıra ile takip eden diğerlerinin nerelere yerleştiği bilinmez. Fakat bilinen bir şey varsa, gençliğin baki olmadığıdır. İlla bir gün bitecektir. Size şu son dersin hatırası olmak üzere bir tavsiyede bulunmak istiyorum… Bu arada şunu da söyleyeyim. Hepinizin kağıtları arasında dolaşırken, şöyle bir göz attım, arkadaşınızın saçlarındaki güzelliği hepiniz kendi yorumunuza göre gayet güzel bir biçimde aktarmışsınız. Bu kağıtlar benden size bir hatıra olsun. Ona her baktığınızda, içindeki hafıza sandığını hatırlayın. Not verme işine gelince, o notu size hayat verecektir. Zira karne notlarınız çoktan idareye verildi. Size yapmak istediğim sadece unutulmasını istemediğim bir nükteden ibaretti. Tavsiyeme gelince;
İhtiyarlık, pusuda bekleyen gerçek bir ziyaretçidir. Mutlaka bir gün, sizin kapınızı da çalacaktır. Sandığınızın ilk dizilen parçalarına özen gösterin. Onları en iyi ve en güzel şeyler arasından seçin. Çünkü o gün elinizde kalan, sadece o ilk seçtikleriniz olacaktır. Hepinize başarılar dilerim. Hoşça kalın…
Ders bitmişti. Teneffüs zili çalarken çizdiğimiz resimler yarım kalmıştı, bitmemişti. Fakat hocamızın bize verdiği öğüt ve hayat bilgisi, hafıza sandığımıza diğer hatıraları gölgede bırakacak bir parlaklıkta atılmıştı. Belki bu hatıra, ortalama insan ömrünün dörtte biri kadar olabilen bir yerde idi, ama asla unutulmayacak nitelikte idi.
Bu vesile ile, bize o gencecik günlerimizde bu büyük emaneti teslim eden değerleri hocamı saygıyla anıyor, kendisine iki cihan saadeti diliyorum.
Şimdi, sevgili anne-baba ve genç eğitimci arkadaşlarım. Aşağı yukarı kırk sene önce bize yapılan bu şahane tavsiyeyi, aciz bir kardeşiniz olarak, ben de sizlere emanet etmek istiyorum.
Çocuklarınızın bellek sandıklarına atacakları ilk hatıraların, onları ve sizleri iki cihan saadetine ulaştıracak hatıralar olmasına özen gösterin! Çünkü, “gerçek ziyaretçi” geldiğinde, ellerinde sadece onlar kalacak